2 Eylül 2012 Pazar

İçimizden hikayeler....

Bu yazdığım öykü’de yaşanmıştır.
Yıl 1979 Haziran İlaç fabrikasında işçi olarak çalışıyordum, işten çıkardılar. İşsiz kaldım. Ne yaparım diye düşünüyordum. Bir arkadaş “sandviç sat, iyi para kazanırsın” dedi. Aklıma yattı, bir araba yaptırdım. Osmanbey Samanyolu Sokağında satmaya başladım. Enteresan bir sokaktı. O dönem tekstil, sanayi, tiyatro, sinema, belediye binası, toplumun her kişiliğinden insan bulunurdu.
Arabamın etrafında bir kedi belirdi. Siyah renkte, böğründe beyazı var. Beyaz peynir kırıntısı, yumurta beyazı, salam parçaları veriyordum. Arabanın altında yatıyordu.
Arap Kamil diye bir karakter var. Tam bu ara  Belediye’de şikayet olmuş çalıştırmıyor arabayı. Garaj’a çekerken kedi geldi ama arabada ona vereceğim bir şey yok. Arap Kamil abi “Esmeray geldi” dedi. “Valla bir şey yok verebileceğim” dedim. Abi “şu son onlukta Esmeray’a bir kıyak yapayım” dedi. “Vallah ne iyi olur” dedim. Peynir kırıntısı aldı geldi koydu. Esmeray yiyor, kendide duvara dayandı kara kara düşünüyor. Tam o sırada bir adam geldi. “Kamil ne o, ne düşünüyorsun” dedi. “Abi tersoyuz, yani param yok ki sigara alayım” dedi. Adam çıkardı 500 lira verdi. “Git, bana bi sigara kendine de iki sigara al, sermaye yap. 100 lirayla da karnını doyur”. Kamil 3 dakika sonra geldi Esmeray daha peyniri yiyordu.
 
 
 
 
                                                                                             TEVFİK KARDİKİ

28 Ağustos 2012 Salı

TERMINATOR

Terminatör


Kaybolmadan büyüklüğü anlaşılmıyor, bulunduğun yerin.


Gemimiz Soloz'la  evrenin farklı güzelliklerini keşfetmeye çıkmıştık.

Burası çok methedilen bir yerdi. Herşey çok farklıydı. Mesela bizi ilk büyüleyen ve hoş geldin diyen mavi güneşini mutlaka ama mutlaka görmeniz lazım. Mathuki sisteminin güneşinin mavi olmasının sebebi, yapısındaki magneziyersenoksit maddesinden kaynaklanıyordu. Bu madde yandıkça ilkel çağlarda kullanılan gaz ocakları gibi, mavi ışık saçıyordu. Hem müthiş renk çümbüşü, hem müthiş farklı atmosferleriyle, Mathuki’deki gezegenler de çok ilgi çekiyordu.

Ama komşu yıldız sistemi Kristamuzo sistemi uzay federasyonu ile anlaşamıyordu. Uzay Federasyonu Oraya da demokrasi götürecekmiş, güya demokratik değilmiş masalı. Bu yüzden Oradaki bazı gerginlikler buraya da yansıyordu. Bu tedirginlik yüzünden de Mathuki uzayın sakin yerlerinden biri olmuştu.

Bu sistemde irili ufaklı pek çok gezegen var. Tam gezegenlerin ortasında da, değişik yapı ve renklerden oluşan meteor kuşağı da cabası. Güneşe yakın gezegenlerde çok güzel şifalı kaplıcalar bulunuyor. Müthiş bir turizm cenneti olabilecek bir yer aslında.

Biz de bütün bu güzelliklerin tadına bakmak için, bu perifer sistemi ziyarete geldik. Yol uzundu, ama değerdi. Üstelik yeni aldığımız navigatör ‘de bize yol gösteriyordu. Çok ince detayına kadar yol tarifi yapabiliyordu. Biz kendimiz ona Terminatör diye takılıyorduk. Tarif yaparken sürekli bize, “sola dön, 2. çıkıştan çık, yanlış yöne girdiniz, yeniden hesaplanıyor” gibi talimatlar veriyordu. Herşeye rağmen bize güven veriyordu. Onunla her yere gidebilecekmişiz gibi hissediyorduk. Kaybolma riskimiz hiç yokmuş gibi… Sağolasın terminator :) Senin sayende buralara kadar gelip, bütün bu hazları yaşayabildik.

Şimdiki hedefimiz volkanik bir gezegen olan SOROKAY. Gündüz ve gece arasındaki ısı farkının yüksek olması çok enterasan doğa olaylarına yol açıyor. Gündüz lavlar o kadar kuvvetli fışkırıyor ki  çok yüksek ve değişik figürlerde dikitler oluşuyor. Güneşin yakıcı etkisi ortadan kalkmaya başlayınca, Hava müthiş soğumaya başlıyor. Bu soğumadan dolayı dikitler donmaya başlıyor.Güneşin tamamen batmasına yakın, müthiş bir manzara oluşuyor. Bu haşmetli görüntüye tapasınız geliyor. O dağlar kadar yüksek, büyük ve haşmetli dikitlerin yanında kendinizi çok küçük ve değersiz hissediyorsunuz. Koskaca insanlığın, bir toz zerresi kadar kıymeti olmadığı gerçeğini iliklerinizde hissediyorsunuz.

Güneşin etkisinin azalmasıyla beraber, şow başlıyor. Bir anda kavurucu sıcaklık, - 356 C’ye geriliveriyor. Müthiş kuvvetli rüzgarlar ve fırtınalar başlıyor. O anda varlık ve yokluğu bir kere daha hissediyorsunuz. Dışarada hiçlik başlıyor. Biz özel inşa edilmiş sığınaklarımızda altımıza mı edelim, bu müthiş manzaranın zevkini mi çıkaralım afallıyoruz. O devasa dikitler önce müthiş bir gürültüyle patlarken, etrafa bir toz duman dalgası kaplıyor. Regarenk kayalar her tarafa fırlıyor.

Ardından ikinci sahne: Tıpası patlamış şampanya gibi, patlayan lavların altından lavlar fışkırıyor. Üstelik fışkırdıkları anda donuyor, kısa sürede tekrar parçalanıp, etrafa dağılıyorlar. Bu üç dört kez tekraralandıktan sonra herşey adeta donuyor. Havadaki toz bulutları bile kıpırdaman duruyor….

Bütün bunları izlerken zaman mefhumu kayboluyor. O güne kadar bildiğinizi düşündüğünüz, herşey anlamını yitiriyor. Kilometreyi sıfırlayıp yeni bir hayata başlıyorsunuz.

Biz bu macerayı yaşamaya giderken minik başka bir macera daha yaşadık. Yolculuğa başladığımızdan beri başka bir uzay gemisi peşimize takılmıştı. Muhtemelen aynı yere gidiyorduk. Bize yavaşca yaklaştı ve geçti. Bizden biraz daha hızlıydı. Bir süre sonra meteor kuşağının içine girdik. İşte herşey o anda oldu. Terminatör sustu. “GPRS bağlantısı kayboldu” diye bir uyarı verdi. Eeee ne olacaktı şimdi? Tam da ihtiyacımız olduğu anda! Terminatör olmadan meteor kuşağından çıkmamıza imkan yoktu. Uzayın ortasında, karanlıkta, boşlukta kala kalmıştık. Meteorlar üzerimize üzerimize geliyordu. Navigatöre o kadar çok güvenmiştik ki, başka hiçbir alternatif araç ve malzeme almamıştık yanımıza. Navigatör çıkmadan da buralarda birileri gelip, geçiyordu belki ama, biz navigatörlü hayata o kadar alışmıştık ki, bütün yol bulma duyularımızda körelmişti. Navigatör çıkmış mertlik bozulmuştu. Ne olacaktı şimdi. Kala kalmıştık öylece.

Yakınımızda yardım isteyebileceğimiz kimseyi bulamadık. Meteor kuşağından dolayı uzun mesafeli bağlantılarımızda kesildi. Gıda ve oksijen depolarımızı kontrol ettik, başımıza bişey gelmeden. Biri gelip bizi kurtarmazsa buradan çıkamayacak gibiydik.

Gel zaman, git zaman, sıkıntı ve stresten patlamak üzereyken, radarımızda bir gemi belirdi. Giderek bize yaklaşıyordu. Bu bir süre önce bizi geçen uzay gemisiydi. İçimiz ürperdi bi an. Hayırdır işallah, in miydi, cin miydi? Mesajlaştık. Navigatör arızasını farkedip bize yardıma gelmişler. Başlangıçta bir güvensizlik yaşadık ama, başka hiç bir çaremiz yoktu. Onları takip edersek, buradan çıkabileceğimizi söylediler. Mecburen takip ettik. Onlar da SOROKAY gezegenine gidiyorlarmış. Oraya ulaştıktan sonra onları da daha yakından tanıma fırsatı bulduk.

Kurtarıcılarımız Kriştamuzo sistemindendi.Bize navigatör arızasının kendileri yüzünden kaynaklandığını söylediler. Sebebi de çok basitti. Uzay Federasyonu kendisine muhali f olan herkesi bu şekilde sistemin dışına itiyordu. Böylece, gelip bizleri bulmasına, yargılamasına, asmasına, vurmasına gerek kalmıyordu. GPRS’imizi kapatıyordu ve her şey bir anda kararıyordu. Koskaca evrende, boşlukta kalıveriyorsun. Bitiyorsun. Yok oluyorsun. Bu kadar basit.

“Kapatmak istedikleri bizim GPRS’imizdi. Ama meteor kuşağından dolayı, frekanslar karıştı, sizinkini kapattılar. Bu tür saldırılara hazırlıksız olan biri için bu; ölüm demektir,.” diye devam etti Kaptan NEMO.

Sistem bize hayatı kolaylaştıracak bir takım konforlar sundukça, aslında sistemin daha fazla bağımlısı oluyoruz. Uyuşturucuya alıştırılan insanlar gibi. Yavaş yavaş her tarafımızı sarıyor. Ve bir gün farkında olmadan onsuz hiçbir şey yapamıyor hale geliyoruz. Artık biz onu yönetmiyoruz, “O” bizi yönetiyor.

MATRİX, nerede başlıyor, nerede bitiyor. Biz nerede insanız, ne zaman bir makinanın aksamıyız belli değil. Eskiden aşk şiirlerini biriktirdiğimiz defterlerimiz vardı. Aşklarımıza okuduğumuz. Artık kimse şiir yazmıyor. Sanal aşkların peşinde herkes. Sokaktaki gerçek insanlara, hologram gibi bakıyoruz. Hiç kimse birbirine güvenmiyor. Koskoca kalabalıklarda yapayalnızız. Tek başımızayız. Geçmişimiz ve geleceğimiz yok.

O bizim için değil, biz O’nun için varız. Onun bize ihtiyacı varsa varız. O bizi ihtiyacı olan yere götürüyor. İhtiyacı yoksa da, yok ediyor.

Bize talimatlar versin diye gözünün içine bakıyoruz.

Adı : Terminatör.

- Hız sınırını geçtiniz.

- Üç yüz metre sonra adaya geleceksiniz. İkinci çıkıştan çıkın, ve sonsuzlukta kaybolun…….

1 Ocak 2011 Cumartesi

ZUZU OĞLUM

Biz zuzu oglumla kedi köpek maması satışı yapıyoruz. Kaliteli mamalar satmaya çalışıyoruz. Ondan öte işimizi kaliteli yapmaya çalışıyoruz.

Bi İnternet satış sitemiz var. Adı: petsiparis.com. canla başla çalışıyoruz. Biz de mamalarımızı ordan alıyoruz. Sizi de bekleriz. Zuzu size indirim de yapar :)

Kedi Mamaları için: Ucuz, kaliteli, ekonomik kedi maması
Köpek Mamaları için: Ucuz, kaliteli, ekonomik köpek maması

linklerine tıklayın. Ayrıca daha bi sürü kampanya, hediyeler, indirimler ve fırsatlar var. Hepinizi bekliyoruz.

18 Aralık 2010 Cumartesi

yoldaşım zuzu

Bir iş gününü daha bitirdikten sonra, üssümüzden ayrılıp evimize geri döndük. Ayaklarımızı yıkayıp, etrafa sürtünerek kurulandık. Oh be, ne güzelmiş eve dönmek. Bu akşam Balık vardı yemekte, affiyetle yedik.

Yarınki iş günü için dinlencez, ve tekrar yollara düşcez, hepberaber omuz, omuza...